Sepetiniz şu anda boş!
Yaşamak;
Elinden tutup da bırakamadığın düştü, âdeta
Sarılıyordu karanlıkla güneşin aydınlık rüzgârları
Savruluyordu bütün evlerin çaresiz çocukları
Yağıyordu zamansızlığın hınzır yağmurumsu hisleri
Sele kapılıyordu aniden ruh denizler
Belki çarpıyordu karanlığın
Aydınlığa olan özlem duygusu
Sarıyordu ufacık bir çocuğun rüyasıyla
Anlatamıyordu sessizliğin efendileri!
Aniden hışım hışım kavruluyordu sokaklar
Sebepsiz bir hayat kavgasıdır başlayan
Şafaklar saatlerden uzun
Solmakla meşgulken güller, leylaklar, papatyalar…
Sessizliğin hükmü sarıyorsa her yanı,
Sokaklar ölümüne tutsaksa,
Zaman denilen şey suskunsa,
Derinlerden tenha köşelere,
Bedenlerden uzak ruhlar göçmekteyse…
Anlamsız bir gün başlamaktaysa
Şafağın hiddeti hayat kavgasının rolünü değiştiriyorsa
Aniden sebepsiz bir düş sarmalıyorsa insanları
Bir ozan çıkıp geliyorsa sonsuzluklar yokuşundan
Yükselen türkülerdir bulutlarına hesap sorarcasına
Mağrur bir deniz girdabı kadar çekinceli
Hayattır akan zamansız mı zamansız
Yeryüzünü saran bir dua gibidir
Belki vakit gelmezdi buralarda
Ürkek, sessiz, durgun…
Kelimeler cümlelerden, bir tan kadar uzak
Hayat denilen şey solgun birer çiçekse
Yaşlı, dermansız bir çift gözse;
Bakmaktan yorgun sokaklara
Yollarına sönerken belirsiz bir deniz
O hayat artık düşlerde yankılanan
Ölümüne niyetsiz
Bir o kadar da acıklı, sessiz…
Yılmaz Süslü
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.