Sepetiniz şu anda boş!
Merak ediyorsunuz değil mi?
Ben kimim?
Hikayem ne?
Sonunda ne olacak?
Yaşayacak mıyım ölecek mıyım?
Mutlu mu olacağım?
Mutsuz mu olacağım?
Yalnız başından söyleyeyim; fazla merak başa bela.
Koskoca, sonsuzluğu olmayan bir dünyaya doğdum, ben de herkes gibi dünyaya geldim. Bu konuda farkımız yok merak etmeyin. Dünyaya geldiğimde annem ve babam bana koyacakları ismi tartışmışlardı halbuki büyüyünce değiştireceğimi bilmiyorlardı. Annem Ali olsun derdi, babam da Ahmet olsun derdi. Doğumumun üzerinden tam yedi gün geçti, en sonunda babam annemi kırmamak için Ali ismini kabul etmiş. Günler, aylar, yıllar birbirini kovaladı ve beni ilkokula yazdırdılar. Zekiyimdir, hemen okumayı ve yazmayı öğrendim ama çok yaramazlık yapardım.
Bir gün birini dövdüm, müdür annemi ve babamı okula çağırdı, az kalsın beni okuldan atacaklardı, tabi benim umrumda değildi. İlkokulu bitirdim, durun durun bir şeyi atladım, çok yaramazlık yapardım ama ilkokulu takdirle ve okul birinciliği ile bitirdim. Tabi herkes şok oldu, müdür benim okul birincisi olduğumu duyunca çok sinirlendi. Bugünlerde hep şu algı var; bir çocuk yaramaz, şımarık bir çocuksa o çocuk başarısızdır. Ben büyüklerdeki bu teoriyi yok eden ilk çocuğum. (Kendimle gurur duyuyorum.)
Ortaokula geçtim, beni okulun en çalışkan sınıfına almışlardı. Tabi ben yine yaramazlığa ve şımarıklığa devam edeceğim. Sıraya oturdum, yanıma güzel bir kız oturdu, hiç yüz vermedim. Sınıfta pek ortam oluşturamadım. Aradan birkaç ay geçti, birini dövdüm ama bu sefer benim suçum yoktu. Çocuk benimle dalga geçti ve kantinde sırada önüme geçti, çocuğa çok zarar vermiştim. Bu arada notlarım hep yüksek, hiç düşük notum yok, üstelik deneme sınavında birinci olmuştum neyse fazla övdüm kendimi. Annemi ve babamı müdür okula çağırdı, konuştular. Sonuç; sınıf değişikliği, çok sinirlendim. Sınıfımı seviyordum ama müdür ve ailem hiç benim ifademi dinlemediler sadece dövdüğüm çocuğu dinlediler ve çocuk çok abartmıştı olayları, yanlış anlattı. O gün o gündür aileme olan nefretim başladı, onların sözünü dinlemez oldum. Okula giderdim dersimi dinleyip notlarımı alıp çıkardım, kimseyle konuşmazdım okuldan gelir gelmez de odama kapanırdım. Biraz akıllandım ama kendim için ailem ya da müdür için değil.
Aradan üç yıl geçti, çok iyi bir liseye geçtim ama geçmez olaydım. Tabi o sırada aklımda bir sürü şey var, artık büyüdüm. İstediğimi yapacak yaşa gelmiştim, hem çalışıyordum hem okula gidiyordum. Paramı hiç harcamazdım, hep biriktirdim.
On sekiz yaşıma girdiğimde mahkemeye başvurdum. Bilin bakalım ne için? Tabi ki doğduğumda ailemin yaptığı isim tartışması için. Aslında her çocuğun kendi adını seçmesi lazım. Mahkemeye başvurdum, ben okuldayken eve bir posta geldi ve ailemin eline geçti, çok sinirlendiler. Eve gittiğimde kavga ettik, odama kapandım. Mahkeme günü gidip adımı Ali yerine William olarak değiştirdim. Neden William bunu sorguluyorsunuz. Neden mi? Çünkü Ali çok basit bir isim ben her zaman havalı biriyimdir, havalı bir ismim olsun istedim. Neden havalı biriyim, merak ediyor musunuz? Çok yakışıklıyım, saçlarım sarı, gözlerim renkli, sürekli rengi değişir, boyum deseniz çam ağacı kadar, kilomu sorarsınız kıl gibiyim. Adımı değiştirdikten sonra ailemle kavga ettim ve o gün çok sinirli bir şekilde evden çıktım. Neden bana karışıyorlar? Ben artık on sekiz yaşıma geldim. Neden anlamak istemiyorlar? Yolda yürürken bana bir şeyin hızla çarptığını fark ettim ama ne olduğunu hatırlamıyorum, uyandığımda kendimi Hastanede buldum, her yerim beyaz sargılarla sarılı. Hareket edemiyordum, çok korkuyordum, ailemi istiyordum. Biraz pişmanlık duyuyordum yaptıklarımdan ama hiç zamanı değildi. Biraz zaman geçtikten sonra odama doktor, hemşire ve ailem girdi. Annem ağlıyordu anneme niye ağlıyorsun, dedim. Bak yaşıyorum, birkaç güne aslan gibi olurum ama annem ağlamaya devam etti. Doktor konuşmaya başladı. Yakışıklı William, şimdi sana bir şeyler anlatacağım ama biraz sakin olman lazım. Artık yürüyemeyeceksin, tekerlekli sandalye kullanarak hayatına devam edeceksin. O an kalbime hayatım boyu hiç saplanmayan bir bıçak saplandı. Artık yaşamak istemiyordum, ölmek için her türlü yolu denedim. Bir gün hastane odasında tek kalmıştım, ellerimi başıma koydum ve kendime bir söz verdim. Ayağa kalkacağım ve çok güzel bir özel eğitim öğretmeni olacağım. Ailem geldiğinde kısa bir süre sonra doktor da geldi ve çıkabilirsiniz dedi. Tekerlekli sandalye çok tuhaftı, eve geçtiğimizde artık benim için zorluklar başladı. Okula tekerlekli sandalye ile gitmeye başladım, dört yıldır aynı sınıfı paylaştığım insanlar bana çok tuhaf baktılar, kimse benimle konuşmadı. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki, okul çıkış saati gelene kadar orada zor durdum, eve gittim. Okula gitmek istemediğimi artık okuldan nefret ettiğimi aileme söyledim. Ailem beni zorla okula götürdü, hiç kimse benle konuşmuyor, yediğini paylaşmıyordu. Sonra oturdum, düşündüm, iyileşeceğim ve özel eğitim öğretmenliğini kazanıp şuan düştüğüm durumdan çocukları kurtaracağım, onlara hep destek olacağım.
Aradan birkaç ay geçti, gerekli tedaviye başladım aynı zamanda derslerime odaklandım. Sınava girdim ve kazandım, özel eğitim öğretmenliğini yazdım. Yaz tatili boyunca hep fizik tedavi ile devam ettim. Doktor yürümeyeceksin artık bu duruma alış diyordu. Ben ise Hiçbir zaman pes etmedim, yılmadım bütün zorluklara rağmen hayatımı yaşamaya devam ettim. Çok zor bir hayattan geçiyordum, her şey beni yoruyordu ama kendimi ayakta tutmak zorundaydım, her şeyi kendim için yapıyordum, bu cümleden sakın benim bencil olduğumu ortaya çıkarmayın, çok yardımsever biriyimdir, kalbim çok yumuşaktır, bana kötülük yapan birine iyilik bile yaparım. Hep mutsuzdum, dışarıya yansıtmazdım ama içimi yakan bir alev vardı, başım da hep dimdik. Doktoru dinlemedim ve fizik tedaviye devam ettim. Tam üniversite açılacağı dönemde zorlanarak yürümeye başladım, bu çok güzel bir mucizeydi, artık yürüyordum.
Üniversiteye gidip özel eğitim öğretmenliğini bitirdim. Benim hikâyem, hayatım bu kadar. Güçlü bir karaktere sahip olun, hiç kimseye kulak asmayın. Ne yapmak istiyorsanız kendiniz için yapın. Hayatınız boyunca sizin en zor, en kötü günlerinizde yanınızda olmayan insanları hayatınızdan çıkarın, bu vicdansızlık değildir, bencillik değil. Her şeyi kendiniz için mutluluğunuz için yapın. Şunu da unutmayın, hayat hep mucizelerle dolu!
Hayatınızı tek bir şey bağlayarak değerlendirmeyin, yaşayın ve her zaman tadını çıkarmaya çalışın.
Hayat mutsuz olmak için çok kısa.
Aida Mndou
Paylaş
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.