Sepetiniz şu anda boş!
Gece… Karanlık, kör bir gece, saat : 00.20 dışarıda yağmur var, kendini kitaba kaptırmış, zihnini susturmaya çalışarak sayfaların derinliğinde kaybolmuşken cama patır patır vuran damla sesleriyle gerçek dünyaya dönüş yapıyor. Usulca perdeyi aralıyor kadın, bir süre yağmuru izliyor, pencereyi açıyor toprak kokusunu çekiyor içine, o koku, sırasıyla inen damlalar onu uzaklara götürüyor, geçmişe, küçüklüğüne gidiyor. Küçükken de yağmuru izlemek için hayaller kurmak için oyuna ara verir, koşardı cama ve her bir damlaya isim verir, onları arkadaşı gibi düşler, cama vurup ona selam verdiklerini hayal ederdi. O minicik yürekte ve zihinde canlanan hayaller kimbilir nelerdi? Şu anda çoğunu hatırlayamayan yetişkin zihni merak etti acaba kaçını gerçekleştirebildiğini?
Küçükken kurulan hayaller, tıpkı camdan küreler gibi, çatladı belki ama kırılmadı, kurmaya devam etti hayaller, her şeye ve herkese rağmen… Nefes alma yöntemi, kendince direnme ve terapi yolu buydu belki de… Yağmur giderek azalarak durdu, saat ilerledi, yeniden kitabına gitti eli bir süre daha okudu, sonra o meşhur defterini aldı önüne, küçüklüğüne sonra da yetişkin haline döktü içini… Kapattı sırdaşını yatağının yanındaki komodinin çekmecesine sakladı, hayallerini, umutlarını ve sırlarını. Kırık hayallerle saklı defteri…
Rahat uyuyabilmek için sevdiği şarkıları açtı, taktı kulaklığını, kapadı gözlerini, yarını, geleceğini, hayallerini, umutlarını düşünerek uyumaya çalıştı. Yarın bugünden daha iyi olsun ki yağmurların sesini hep dinleyebilsin istedi. Son şarkıyı dinlerken, bitmesine yakın onu kontrole gelen hemşireye “iyi geceler“ diyerek, uykuya daldı.
İyi geceler Dünya…
İyi geceler yağmur damlaları…
Tuğçe Eylence