Yaz ve Yarat Çemberi

VAY BEE!

İllüstrasyon:Aİ&Canan Kılınç

Koşullar hayatın sırtımıza vurduğu kırbaçlardır. Ancak kimimiz onları çıplak tenimizde hissederken kimimizin montunu giyme hakkı vardır.

Oscar Wilde

 

Masada aşk var.

Sevgililer aşk oyunlarında, birazdan gelecek balıkla ilgilenmiyorlar.

 

Ama balıkla ilgilenen başka bir göz var. İlkel duygularıyla hareket ediyor. Sadece açlık dürtüsü. Ne masadaki aşk oyunları, ne müzik ne de ortamın ışığı… Onu ilgilendiren sadece masaya gelecek balık. Kokusundan etkilenmeye başladı bile…

 

İkisi de aynı yaşlarda iki ayrı kadından bahsediyor hikaye. Ya da hikaye anlatmak isteyenin derdi; iki kadından aynı anda aynı mekanda bahsetmek.

 

Kadınlardan biri sabah duşunu alarak güne başlamış, üstüne en yakışanı giyme telaşı yaklaşık 15 dakikasını almış. Parfümlerden bugün ne giysem diye düşünmüş.(sır; akşama sevgilisiyle balık yiyecek, yeni duyguların lezzeti de yanında eşlik edecek.)

 

Kadın zarif kollarına en yakışanı seçip, akşamın ışığında bileğinde nasıl dans edeceğini hayal etmiş. Sıra ayakkabılara geldiğinde ince bileklerine en yakışanı seçmiş. Dışarıdaki kar onu ilgilendirmiyor, kar için arabanın lastiklerini henüz değiştirmiş.

 

İlk kadınımız güne hazır. Prensesler gibi hissederek kapıdan adımını atıyor. Kıvrımlar tamam, renkler uyumlu, koku teninde dans ediyor.

 

Gelelim ikinci kadına

 

Gece soğuk… Nerede sabahlamış kim bilir? Kumda, karda, kışta … Kadın dışarıda. Sokakta yaşamak zorunda olanlardan. Neyse kadını sabaha uyandıralım.  

 

Sabah ilk hareket ayakkabısını giyiyor, belki de hiç çıkarmadı… Ayna kullanmayalı yıllar olmuş, oysa yaşı ayna kullanmaya müsait. Bacakları en boktan çoraplardan biriyle döşenmiş ( sıcak tutsun diye.) Ayakkabı ıslak belki, kim bilir! Saçlara gerek yok, yani bakmaya gerek yok. Zaten kadının saçlarına bakmak isteyen de yok. Üstünde bilmem ne kadar yıllık bir kabanla güne başlıyor.

 

Kadın geceden aç… 

 

Şimdi iki kadın aynı mekanda…

 

Ve anlatıcı da bir tarafta olanları izliyor.

 

Prensesimizin olduğu masada aşk var. Kadın dişiliğiyle gurur duyuyor. Elleri, parfümü, firili elbisesi 

-ki üşümek prenseslere kışın karında bile uğramıyor- sevgilisiyle gecenin keyfinde…

 

Ve kumdaki kadınımız, her tarafı soğuktan donacak bir yerde, yani mekanın dışında. Kumda… Güzel de değil. Keyif de yok. Tek amacı hayatta kalmak, ısınabilse iyi olacak. Ve acıkmış.

Garson elinde balık tabağı masaya yaklaşıyor, sevgililer sohbette balıkla ilgilenmiyorlar. Balıkla ilgilenen tek bir göz var…

 

Balık masaya konuyor, prenses -yese de olur yemese de edasıyla-  balığa bıçağı vuruyor. Balık ikiye ayrılırken, tam da balık ortadan ikiye ayrılırken;

Kumdaki göz  balığa ve balığı yiyemeyeceğine ama yese ne güzel olurdu ya dair tek bir laf ediyor ;

‘Vay beeeeeeeeeeeee’

 

theli / 2007 kışı Tarabya

nilüfer

Nilüfer Ünal

Bir yanıt yazın