Sepetiniz şu anda boş!
Yazar:
Paylaş
Hayat inişli çıkışlıdır; duygusal yoğunluk, stres ve zihinsel karmaşa ruh sağlığımızı zorlayabilir. Ancak bu duyguları yönetmek için basit ama güçlü bir araç var: yazmak. Psikolog Doğan Cüceloğlu’nun da sorduğu gibi, “Kendi duygularınızı ne kadar yakından tanıyorsunuz?” Bu soru, içsel dengeye giden ilk adımdır.
Cüceloğlu’nun önerisiyle her gün kendinize şu soruyu sormakla başlayabilirsiniz: “Bugün içimde hangi duygular yankılandı?” Bu basit düşünme eylemi, duygusal farkındalığınızı artırmak için güçlü bir adımdır. Carl Rogers’ın İnsancıl Yaklaşımı, bireyin kendi duygularını anlamasının ve onları kabul etmesinin öz-şefkat için kritik olduğunu vurgular. Günde sadece 10 – 15 dakikanızı ayırarak bir duygu günlüğü tutabilir ve duygularınızı yazıya dökebilirsiniz.
Yazmak, sadece düşüncelerinizi düzenlemek için değil, aynı zamanda ruh sağlığınızı iyileştirmek için de kullanılan kanıtlanmış bir yöntemdir. Bilimsel çalışmalar, yazmanın stres, kaygı ve depresyonla başa çıkmada etkili olduğunu gösteriyor. Duygu ve düşünceleriniz üzerine düşünüp, gözlem yapıp yazıya dökerek, yazmanın iyileştirici gücü ile adeta kendinize psikolog olabilirsiniz.
Yetişkinler için duygu günlüğü şablonu ile hemen duygu günlüğü tutarak yazma terapisine başlayın, yazmanın iyileştirici gücü ile tanışın.
Gününü gözden geçir, duygu durumlarını yakala, en belirgin üç tanesini not al, duygunun kökenini düşün, içgörüyle yaz!
Ortam ve Süre: Her gün yatmadan önce 15-20 dakika. Kendi başınıza kalabileceğiniz, iç dünyanızı dinleyebileceğiniz bir ortamda bulunun.
Malzemeler ve Yöntem: Bir kalem, bir defter bir de kendiniz. Gözlem, tefekkür (düşünme ve analiz), içgörüyle yazma.
Adımlar;
“Üzerinde düşündüğünüz zaman hemen çözemezsiniz ama bu yolculuğa doğru gittiğiniz takdirde yavaş yavaş kendinizi anlamaya başlarsınız. Duygularımızın arkasında değerler vardır, değerlerimizin arkasında inançlar vardır, bunları keşfetmeye başlarsınız.” diye de eklemiş rahmetli Doğan hoca.
Kendinizi keşfederek kişisel farkındalık ve gelişim sağlamak için düzenli olarak duygu günlüğü tutabilirsiniz.
Doğan Cüceloğlu’nun duygu günlüğü tutma pratiği, Carl Rogers’ın İnsancıl Yaklaşımı ile örtüşen bir öz-farkındalık sürecidir. Rogers’a göre, gerçek kendiliğin ortaya çıkması, bireyin kendini yargılamadan kabul etmesiyle mümkündür. Benzer şekilde, Cüceloğlu’nun “Kendinizi tanıyor musunuz?” sorusu, içsel bir yolculuğa çıkma davetidir.
Türk kültüründe bu yaklaşım, nefis muhasebesi olarak bilinen ve Sufi felsefesinde yer alan içsel hesaplaşmayla örtüşür. Bu süreçte birey, hatalarıyla yüzleşir ve ruhsal bir arınma sağlar. Tıpkı Rogers’ın yaklaşımı gibi, insanın kendini anlamadan gerçek bir dengeye ulaşması mümkün değildir.
Cüceloğlu’nun, “Bu duygu neden oluştu?” sorusu, Bilişsel Davranışçı Terapi’nin (BDT) temel ilkelerinden birine işaret eder: Duyguların kaynağına inmek. BDT, bireylerin olumsuz düşünce kalıplarını fark etmelerine ve bu düşüncelerin duygusal tepkiler üzerindeki etkisini anlamalarına yardımcı olur. Duygularınızı yazıya dökme süreci, düşünce-duygu-davranış döngüsünü keşfetmek ve değiştirmek için önemli bir adımdır.
Bu açıdan yazmak, özellikle kaygı, öfke veya üzüntü gibi yoğun duyguların altında yatan düşünce yapılarını analiz etmek için güçlü bir araçtır. Yazma pratiği, daha sağlıklı düşünme ve davranma alışkanlıkları geliştirmenize yardımcı olur.
Gözlemci bakış açısıyla yazmak, bilinçli yazma sürecinin temelidir. Birçok insan duygularını yazıya dökerek farkındalık kazanmaya çalışır, ancak yazma şekli bu farkındalığın kalitesini büyük ölçüde etkiler. “Bugün şunu yaşadım, bunu hissettim” diye yazmakla, “Bugün yaşadığım olay bana şu duyguları hissettirdi ve bu duyguların kökeninde şu düşünceler vardı” şeklinde yazmak arasında büyük bir fark vardır. Bilinçli bir gözlemci olarak yazmak, kendi kendinizin psikoloğu olma sürecinde belirleyici bir rol oynar. Peki, bu fark neden bu kadar önemli?
Yüzeysel yazmak, yalnızca dışsal bir kayıttır ve çoğu zaman derinlemesine bir anlam yaratmaz. Ancak olaylara bir gözlemci gibi bakmak ve duygularınızı sorgulamak, farkındalığın kapılarını açar. Bilimsel araştırmalar, olayları ve duygularımızı analiz ederken yazmanın hem zihinsel hem de duygusal gelişimi destekleyen güçlü bir araç olduğunu ortaya koyuyor.
Stanford Üniversitesi’nden Dr. James Pennebaker’ın araştırmalarına göre, duygularını derinlemesine yazan kişiler uzun vadede daha fazla psikolojik rahatlama yaşıyorlar. Bu, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) yöntemlerine paralel olarak, bireyin olumsuz düşünce kalıplarını fark etmesine ve yeniden yapılandırmasına olanak tanıyor. Olayların sadece yüzeyde bıraktığı hisleri değil, onların altında yatan düşünce yapılarını yazmak, duygularınızı yönetme yeteneğinizi geliştirir.
Bu yazma süreci aynı zamanda Mindfulness Temelli Terapi ile de örtüşür. Mindfulness, anı yaşamak ve düşünce-duygu süreçlerine dikkat etmeyi öğretir. Yazmak bu süreçleri anlamamıza yardımcı olurken, düşünce ve duygularımızı yargılamadan kabul etme yetimizi de güçlendirir. Şahit konumunda kalarak yazmak, duyguların daha derin bir analizini sağlar.
Yazmanın İyileştirici Gücü ile Duygusal Farkındalık Kazanın
Bu şablon, Doğan Cüceloğlu’nun videosundan esinle, anısına hazırlanmıştır. Kendimizi daha iyi nasıl tanırız?
adlı videosundaki bilgiler temel alınarak genişletilmiştir.
Cüceloğlu’nun “duyguları gözlemleme” önerisi, bir olayı yaşarken sadece o ana kapılmak yerine, yaşananları bilinçli bir şekilde analiz etme pratiğini teşvik eder. Harvard Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar, olaylar sırasında gösterilen tepkileri sonradan analiz eden bireylerin düşüncelerini yeniden yapılandırabildiğini ve stres seviyelerini önemli ölçüde azalttığını gösteriyor. Bu gözlemci bakış açısı, yazma pratiği ile birleştirildiğinde, daha derin bir duygusal farkındalık sağlar.
Nörobilimsel çalışmalar, yazmanın farkındalık ve kendini anlama sürecindeki rolünü destekliyor. Beynin prefrontal korteksi yazma sırasında aktifleşir ve bireyin olayları daha derin bir düzeyde anlamasına, duygularını daha iyi düzenlemesine olanak tanır. Dr. Matthew Lieberman’ın “Sözel Etiketleme” çalışmaları, duygularını kelimelere döken bireylerin amigdala (beynin duygusal tepkilerden sorumlu kısmı) tepkilerini azalttığını ve daha rasyonel kararlar alabildiğini gösteriyor. Yani olayları sadece yaşamak yerine, onları bir adım geri çekilerek “tanık” olmak ve yazıya dökmek, duygusal süreçlerin daha iyi anlaşılmasını sağlar.
DOI: https://doi.org/10.1037/a0035320
Yaz ve Yarat, yazmanın iyileştirici gücünü keşfetmeniz için çeşitli kaynaklar sunuyoruz. Basılı kitabımız ile yazma pratiğinizi derinleştirebilir, kitabımızın e-kitap sürümü sayesinde her an her yerde yazmanın terapötik etkisini deneyimleyebilirsiniz. Dilerseniz de ücretsiz Yazı & Öz Terapi mobil uygulamamız ile yazı yazmayı gündelik bir alışkanlık haline getirin ve duygusal farkındalığınızı artırın. Hemen keşfedin!
Paylaş
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.