Sepetiniz şu anda boş!
“Yalnızım, ama bir kente yürüyen ordu gibiyim.”
J.P. SARTRE
Kedim öldü. Ev sessiz. Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ün sayfaları arasında geziniyor parmaklarım. Önemli bir sözcük bulmalıyım. Ben ne zaman böylesine yalnız kaldım? Hem de bu kadar çok kalabalıkken içim. Bunu tanımlayacak bir sözcük olmalı mutlaka. Şayet böyle bir sözcük yoksa kendim bir sözcük uydurmalıyım ki ben acayip ve boş işlerle uğraşmak konusunda ustayım. Günlerdir evden çıkmadım. Kocam ne lazımsa alıp getiriyor. Yağ ve şeker yokmuş hiçbir yerde. Söylenip duruyor. Ben yemekleri zeytinyağı ile yapıyorum ve şeker kullanmıyorum hiç. Ne diyordum? Evet, bu kalabalık yalnızlık için bir sözcük uydurmalı ve bulduğum bu sözcüğü TDK ile paylaşmalıyım. Gelecek kuşaklara o derin yalnızlıklarını anlatabilecekleri kallavi bir sözcük hediye etmeliyim.
Fesleğen saksısını masaya koyup elimle silkeleyiverdim. Mis gibi bir koku havada dalgalandı. Günbatımının turuncu, pembe ışıkları arasında bir keyif kahvesi içmek üzere mutfağa geçtim. Geçenlerde Kemeraltı’nda çektirdiğim kahveyi cezveye göz kararı koyup, çabucak karıştırdım. Bir güzel köpürttüm göz göz olana dek. Anneannemden yadigar fincana özenle doldurup aheste adımlarla balkona geçtim. Akşamın tatlı esintisi saçlarımı okşayarak geçti. Elimi bir buluta uzattım. Bulut biraz nazlı biraz da sitemle uzaklaştı. Kahve bitince- hiç huyum değildir ya- fincanı kapattım. İnsan kendi falına bakabilir mi? Neden olmasın? Fincanın içine başımı uzattım. Yollar, tepeler, balıklar, kuşlar, filler ahenk içinde yan yana dizilmiş bana bir şey anlatmaya çalışıyor gibiydiler. Üç vakte kadar yol gördüm. Yüreğim kabarmış biraz. Dert etme dedim kendime içtenlikle. Balık kısmet, kuş haber derler ama bekleyip göreceğim. Aklım hala bulacağım sözcükte. Bir yandan düşünürken bir yandan da bamya ayıklamaya başladım. Kıymalı bamya pişireceğim. Hiç sevmiyorum bamya yemeğini. İçim kımıl kımıl oluyor. Ayıkladığım bamyaları sirkeli suda haşlayıp süzdüm. Soğanı, kıymayı kavurdum ve domatesi ekledim. Tencerenin altını kısıp sözlüğün başına geçtim. Kelimeler bütün ihtişamı ile toplandı etrafıma.
Kelimeler iyi ve kötü diye ayrılmıyor aslında. Onları yan yana getiren harfler, sesler biz hangi anlamı yüklemek istersek o elbiseyi üzerine geçiriveriyor. Mesela neşe nereden bilecek iyi bir şey olduğunu ya da hüzün ne kadar hüzünlü bir kelime olduğunun farkında mı acaba? Yalnızlıktan delirmiş olduğumu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Benim bu yalnızlık halinden bir şikayetim yok ki… Sadece diğer benlerimin halini tescillemek niyetindeyim. Belki de beni kalabalıklaştıran benlerimim ölmesini bekliyorum. Bu yabancı yerde, bana ait olmayan ve ait olmadığım bir denizde sakin sakin boğuluyorum. Uyku ile uyanıklık arasında bir yerde, bırakmak istemediğim bir hayalin içinde ölümümü bekliyorum.
Ebru Özdemir
Paylaş
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.