-Deli miyim canım ben?
Karşımda bir dizi beyaz önlüklü insan, kafasını bir masa tenisi maçı izler gibi sağa sola sallıyorlardı. Benim onlara gülümseyerek baktığımı görünce maçta kazanılan sayıyı kaydeder gibi önlerindeki defterlere hızla bir şeyler karalıyorlardı. En kötü ne demiş olabilirim de moraliniz bu kadar bozuldu?
-Sizi üzdüğüm için özür dilerim. Ya da niye özür diliyorum ki? Bana özür dilemeyi düşündürttüğünüz için benden özür dileyin! Sizi benden özür dilemeye zorladığım için özür dilerim. Ben deliyim. Hayır, hayır değilim.
Beyaz önlüklülerden biri oturduğu yerden acele ile kalkıp bana doğru yaklaştı. Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmıyordu. Şuan üzerimde onun hâkimiyetini hissedebiliyordum. Ben onun gözlerine korku ile bakıyordum. Ne yapacaktı bana? Bir odaya kilitleyip kimseyle görüştürmeyecek miydi? Yemek yememe cezası mı verecekti? Ortalık neden küçüklüğümdeki küçük sobalı ev gibi koktu? Babam gelmeden yemeğimi yemeliyim! Beni görürse yine sinirlenebilir. Annem bugün temizlik yapmış ev mis gibi tazelik kokuyor. Bu kan kokusu da nereden çıktı? Baharın kokusunu çürüten çirkin bir kan kokusu! Gitsin buradan! Gitsin!
Beyaz önlüklü kadın, gözlerini gözlerimden ayırmadan yavaşça diz çöktü. Benim ona olan kuşkucu bakışlarımdan ziyade bana şefkatle bakıyordu. “Ellerini tutabilir miyim?” diyerek benden izin aldı. Endişe duysam da izin alması gözlerimdeki şüpheyi biraz olsun azaltmıştı. Eskiden aç olmama rağmen tokum diye salladığım kafamı şimdi ise “Tutabilirsin” der gibi sallamıştım. Beyaz önlüklü kadının gözlerini gözlerimden ayırmaması gerilmeme sebep olsa da yine de ilk kez birisi bana bu kadar uzun süre bakıyordu. Ne güzelmiş birisinin seni fark etmesi. Keşke babam da bir kez olsun, beyaz önlüklü kadın kadar olmasa bile bir kez olsun gözümün ta derinliklerine bakabilseydi. Keşke beni fark edebilseydi. Keşke beni görebilseydi! Keşke annemin bana sıkıca sarılmasına mani olmasaydı da kendi koklasaydı doya doya.
Ellerimi sıkıca kavradı beyaz önlüklü kadın. Bu kadın beni bir bakışıyla nasıl geçmişe götürdü böyle? Ellerine bak. Kısa ama biçimli tırnakları boyalıydı. Parmakları inceydi ve birkaç tanesinde yüzük vardı. Yüzüğün soğuk demirleri kadının sıcak elleriyle benim elimdeydi. Kendi elime bak. Yenmekten yaralı tırnakların çoğu kanamış. Artık kadının bakışlarından rahatsız oluyorum. Bana kendimi yetersiz hissettiriyor bu bakışlar. Tıpkı eskiden akşam vakti karşısına çıktığım babamın beni görünce ki bakışı gibi. Çek artık gözlerini gözlerimden. Karşımdaki diğer beyaz önlüklülere baktım. Hala yazıyorlardı. Bırakın artık yazmayı. Size söylüyorum işte. Kötüyüm. Ötesi var mı? İyi değilim. Kötüyüm. Yazmayın daha fazla. İyileştirin beni! Özür dilerim.
-İyi misin?
-İyiyim. Hem de çok iyiyim! Teşekkür ederim.
Nilgün Cemre Yılmaz