Yaprak Hikayesi

Yazar:

dk okuma süresi

İllüstrasyom:Aİ&Canan Kılınç

İllüstrasyom:Aİ&Canan Kılınç

9 mart 24 Salı

Kendime bu denli ağır geliyorken uçup gidiverecekmiş gibi olmanın inanılmaz ve bir o kadar dayanılmaz hafifliği, tezat ve tutarsız yaşam biçiminin evdeki hesaba tutmayan çarşısında kayboldum. Bozuk ruh halimin psikoz belirtilerinden ibaret yaşamım.

Artık göz rengimi hatırlamakta, ellerimi tanımakta, yaralarımın hangi duygularıma zarar verdiğinden emin olmakta zorlanıyorum.

En çok size gülüyorum ama,

en çok size ağlıyorum.

Gören gözleriniz önünde siluet, duyan kulaklarınız dibinde ahrazlıktan ibaretim.

Bir çocuk da olsa bilirdi elbet düştüğünde acıdığını bacağının, bir hayvan da olsa…

Kendimi bilemiyorum.

Acımı bulamıyorum.

Ellerimi sürüyorum ruhuma… Ellerimi tanıyamıyorum.

Arasam da onca ayların, onca aşkların peşisıra

kanayan yaramı saramıyorum.

Bozmuş tütünden olacak ki ‘bazen’ sesime yabancılaşıyorum.

Pek güzel olmasa da bir zamanlar konuşurdum ben de -sizin gibi-

Sonra merak eder, dinlerdim kendimi

Hasret türkülerinden ziyade vuslat şiirleri söylerdi dilim. Gerçi o zamanlar da erebilmiş değildim. Bilmezdim gönül nereyi çeker, dil nereyi söyler…

-acılarım gibi.-

  

 27 mart 24 Çarşamba

Mürekkebin sayfalara ağır bastığı dönemlerde engel olamıyorum bir sonraki sayfaya bir sonraki günün tarihini iştahla yazmama.

Bu hesapsız satranç, bu gölge oyunu artık bir meraktan mı ibaret yoksa?

Belki de korku dağlarının önünde sıkı sıkıya gerilen bir yalandı

nasıl olduysa…

Demiştim ya; bir zamanlar ben de gülmüş-ağlamıştım -sizin gibi-

Şimdiyse yabancılaşmaktan bahsediyorum kendine. Ne tanıyamamak tasası, ne kaybolmak korkusu titretir artık dizlerimi

Bambaşka bir surettir karşımdakinin izlenimi.

Gözlerime baktığınızda ne gördüğünüzü artık kestiremiyorum. Keza, gözlerime beden baktığınızı da zaten hiçbir zaman bilmiyorum. Evvelce renklerin içinden bir renk görürdünüz gözlerimde, tutar bir çiçeği ya’k’pıştırıverirdiniz… Ben de öyle bilir öyle hatırlardım kendimi.

Artık ne bilir, ne de hatırlarım bana ya’k’pıştırdığınız bendimi.

 

04 nisan 24 Perşembe

Siz miydiniz gözlerimi korkuyla açtıran bu can tasası?

Yoksa bir bilinmezden mi ibaretti uykularımı kaçıran, gecelerimi dilim dilim ayıran, keskininden kan sızan bir katilin sustası?

Geçtikçe günler diğerlerinin peşisıra

solan sadece dünyanın rengi miydi yoksa?

          

 

12 haziran 24 Salı

Çaresizlik içinde acı çeken ruhumun çığlıklarını, süratle yol alan bir arabanın kocaman bir duvara vurması gibi aniden hissediyorum.

Bu duygu zamandan ve mekandan bağımsız olarak ansızın tecelli eder ve bulunduğum alandan saniyeler içerisinde koparır beni. Rüzgarın kuvvetine dayanamayan cılız saplı bir yaprak gibi savrulmaya mahkumumdur artık. Yönümü tayin edemez, rüzgarın benden koparacağı parçalar için rüzgardan merhamet dilerim.

Her düştüğümde bir tohum umudu dolar içim, her seferinde bir kez daha umutlanırım.

Kökleri sağlam, dalları kuvvetli, her bir yaprağına aynı özenle aynı besini sağlayacak ve buna kesin kanaat etmiş, kendini buna inandırmış bir yaprak…

Asla müsaade etmesem de yaprakların filizlenmeyeceği gerçeğine, bu duyguya kendimi asla kaptırmayacağıma dair sözler versem de, gerçekliğin acısı bir tokat gibi iner yüzüme.

Ve ben, yönünü tayin edemeyen yaprak;

Ezilmekten alışmıştır artık acılarına gerçeklerin.

Ve savrulmaktan yorulan yaprak artık bekler umut dolu bir kitabın sayfaları arasında sonsuzluğa kavuşmayı.

samet

Samet Erten

Bir yanıt yazın