Şarkı bitmeden başa alıyorum, bu his kaybolmasın şimdilik. Biliyor musun? Çok çirkinim. Bu çirkinlik her şey. Bazen çirkinlik sevilir. Gölgeme bakıyorum da çok neşeli. Saçlarıma da neler olmuş böyle? Darmadağın, düzenbaz ve yalancı vaziyetteler. Ne yani çok mu berbat? İşte bu çirkinliği seviyorum. İçimdeki pisliği, dışımdaki karışıklığı, nefesleri… Boş tabaklar, boş suratlar… Ve sarı ışık gözlerimde denizdeki dalgalar gibi oyalanıyor. Bazen öyle güzel ki. Bebek kahkahası gibi, loş ışık gibi, bir tabak tatlı gibi, anne sevgisi gibi, ıslak siyah gibi, loş ışık gibi, fazlasıyla oydu. İçinde yaşanmışlıklar olan yeşil gibi, hayatımda dinlediğim; hissettiğim en anlamlı şarkı gibi. Bunun için tasvirler yapmak yaşatır mı ki? Asla, içinde nasıl bir hisle kalkıp dışarı bakıyorsan onun gibi. Ama ne gibi? Gibiler bu kadar çelimsizmiş, solukmuş o kadar şatafatın kıyılarında.
Şimdi soy yüzümü bir meyve gibi mi dersin? Parçalara ayırsan sesim de çıkmaz. Sonra yem olsun rüzgara. İçeri giren misafir soğuk rüzgara. Saatlerce duvardan birilerini izlemeye yem olsun. Her şeyin başladığı yere geri dönmüştüm işte ve baktığımda sanki bütün insanlar saklanmış bir şeyleri kırıp döken bir çocuğun annesinden kaçması edasıyla suçunu kabullenmiş balkonlarında gizleniyorlardı. Ama şu olağandı ki ufaktan perdeyi aralamak ister gibi korkuyla bakıyorlardı sanki dünyaya. Her yer örtbas edilmiş, üstü başka renklerle boyatılmış gibiydiler. Ben de mi öyleydim bilemedim ilk başta. Sanki nefes alsalar, veremeyeceklerdi geri bir pırıltı kaçar diye balkonlarından. Bir savaş vardı yıkılmaz, bir pislik vardı çok eski çıkmaz yapışıp kalmış. Bu eski kirlerden midir görülmez halimiz?
Bir gece yarısı odada saatler harcamak nedir? Nedir bir insana bunca yük olan? Ne gerek vardı uzunca oturup ağrılar hissetmeye. Beni uyutmayan gizem nedir? Oysa ki hiçbir şey dert değildir. Sorun etmezsin de nedir odadaki gölgelerin merakı? Çok mu özlemişler seni? Halıdaki desenler çok sıradan vasat ve ilgini çekmez. Sen gözlerini onlara armağan edene kadar. Desenler karanlık ama şehrin ışıkları sadece evlerdeki durağan ilişkileri ısıtan dost canlısı bir melek gibi vazifesini yerine getirirken sokakların unutulan karanlığı gibi yayılmış. Neden yapamazsın ki? Geceler güzeldir, izlenmeye değerdir ama hayallerle boğuşmak daha eğlencelidir.
Her şeyden sıkılmaya başlarsam ne yaparım peki? Kendini çözememek kadar zor ne vardır ki? Belki de tek sorun budur. Gerçekliğinden şüphe ettiğimiz her şey büyük bilmeceye giden ipucudur.
Pınar Pınarbaşı