Yaz ve Yarat Çemberi

BİR ZAMANLAR KIRGINKEN

İllüstrasyon:Aİ&Canan Kılınç

Troya Prensi Paris’in güzeller güzeli kraliçe Helen’i kaçırdığı için Miken kralı Agamemnon’un savaş açtığı toprakların yakınlarından bildiriyorum: Ben bir feministim ve bu feminizm üzerine benim kalemimden çıkacak bir yazının başlangıcıdır.

İlk odaklanmak istediğim konu başlık parası kültürünün de içinde bulunduğunu düşündüğüm kadının güzelliğinin, zarafetinin erkeğin başarısını belirlediği düşüncesi, bundan dolayı yazıya Helen’in güzelliğini belirterek başladım. Paris’in Helen’i kaçırması Troya (Truva) savaşının sözde sebebidir. Lakin sözde sebep dahi olsa güzel bir kadının istemediği bir adamın yanından uzaklaşması on yıllık bir savaşın belki de en kanlı dönemini oluşturmuştur. Erkeklerin bir kısmının yanlarındaki kadının güzelliğinin kendi başarıları sanmaları, daha doğrusu hayatta başka başarıları olmadığı için güzel bir kadına SAHİP olmayı başarı saydıkları yadsınamaz bir gerçektir. Buna antitez üretmeye çabalayacak olanların –erkek ya da kadın- genel amacı erkekliğin elinde bulunan erk iktidarının sarsılmamasıdır; ancak antitezleri çürütülebilir. Erkeğin kadının güzelliğini başarı olarak gördüğünü ve bu başarıya ulaşmak için adam da öldürdüğünü dağları da deldiğini ancak kadının evinde oturup erkeğin onu elde etmek için bir şeyler yapmasını beklediğini kabul edersek Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda kitabındaki şu sözleri daha anlaşılır hale gelir:
“Yüzyıllar boyunca kadınlar erkeği olduğundan iki kat daha büyük gösteren bir ayna görevi gördüler. Bu ayna sihirliydi ve muhteşem bir yansıtma gücü vardı. Eğer bu güç olmasaydı dünya hala bataklık ve balta girmemiş ormanlardan oluşan bir yer halinde olurdu. Bütün kazandığımız zaferler gerçekleşmemiş olurdu.”

Burada sanılmasın ki sadece erkeklere kızgınım. Madem Ferhat aşkından dağları deldi, sırf seni elde etmek için, sen ne diye evinde oturup hediye paketi gibi bekledin onu Şirin? Sen aşık değil miydin, ee aşıksan neden bir şey yapmadın? Ferhat’a dağları deldirmek yerine onunla beraber dağlarda yaşasaydın olmaz mıydı? Ama yok kadınlar evlerinde oturup elde edilmeyi beklesin sonra da kocanın esiri, evin hizmetçisi, çocukların taşıyıcısı ve bakıcısı olsun. Biriniz de bu toplum yapısının ilk kurulduğu dönemlerde kalkıp “ Yok öyle yağma, üzerimizde hüküm sürmenize izin vermiyoruz.” Diyemediniz mi anneler? Son yüzyıllardaki bazı kızlarınız bunları söylemeye başladı da o zamana kadar bizim cinsiyet erklerinin başarı hızlarının yanında çok geride kaldı. Son yüzyıllara kadar kadınların neredeyse hiçbir başarısı olmadı. Başaranı da İskenderiyeli Hypatia gibi katlettiler. Kendilerini kadınlardan daha zeki gören dalkavuk erkekler suçlu olduğu kadar buna ses çıkarmayan siz anneler de suçlusunuz. Modern topluma gelelim artık kadınlar okuyor, üniversiteye gidiyor, iş sahibi oluyorlar. Lakin sonra evleniyorlar, işten gelip evi toparlıyorlar, eşlerine yemek yapıyorlar, çocuk sahibi de oluyorlar. İşte o zaman ne mi oluyor? Çalışan kadın işini bırakıyor hatta bazıları işe geri dönmemek üzere bırakıyor ve o andan itibaren diplomalı ev kadını oluyorlar. Buradaki amacım ev kadınlığını aşağılamak değil, tam tersi hakkı ödenmeye bile kalkışılmayan değerli meslektir ev kadınlığı. Benim aşağıladığım nokta oluşmuş olan bu sistemin bize biçtiği bu rollerden –erkek ya da kadın- hala çıkmayışımız, çıkamayışımız, çıkmak istemeyişimiz. Artık erkekler arenada adam öldürmüyorlar onun yerine pahalı bir tektaş alıyorlar ya da başlık parası ödüyorlar. Hala her iki cinsiyetten de bazılarınız başarılarıyla, düşünceleriyle var olmaya çalışmıyor; onun yerine sahip olduklarını karşı cinsiyetin gözüne sokarak onu etkilemeye hatta belki de farkında bile olmadan satın almaya çalışıyorsunuz. Kendinize gelin, sahip olduğunuz hiçbir şey gerçek anlamda sizin değil. İster bir Tanrı’ya inanın ya da inanmayın herhangi bir felaket gelip onları elinizden alıverir. Siz sahip olduğunuzu düşündüklerinizi –mesela bir kitabı, çiçeği ya da elbisenizin kumaşının biçimini, elbisenin dikilişini, eğer hala fotoğrafını çektikten sonra defolup gitmek yerine gökyüzünü izliyorsanız izlediğiniz o göğü- özümsemediğiniz sürece bunların hiçbiri bir işe yaramaz. Şimdilik bu kadar. Eğer hala okumaya cesaretiniz varsa belki bir gün tekrar görüşürüz, kadınlar, erkekler ve homoseksüeller…

Büşra Durmuş

Büşra Durmuş

Bir yanıt yazın