Ankara Ayazı

Yazar:

dk okuma süresi

İllüstrasyon:Aİ&Canan Kılınç

İllüstrasyon:Aİ&Canan Kılınç

On dakikadan fazla olmuştu geleli Dost’un önüne. Birilerini bekleyen kalabalığın bir neferiydim ben de. İşporta tezgâhları açılmaya başlanmış, Karanfil sokak ile Yüksel’in kesiştiği yerde bildiri dağıtan solcular da toparlanmaya başlamıştı. Simitçiler akşam simidi tarifesine geçmiş, üçünü bir liraya satıp eve gitme derdine düşmüşlerdi. Şu saatlerde aldığım simitleri sabah kahvaltıda yemeye bayılırım ben. Ama ne yazık ki bugün bunu yapmayacağım. Evden cancanlı baksırımı giyip çıktım. Bu akşamki konserden sonra belki onun evine gideriz kim bilir? Elde simit poşeti taşımayayım şimdi oraya buraya.

On beş dakika oldu. Hala yok. Ellerimin üst kısmı ayazdan kuruyup çatlamış. Parmak eklemlerimin tepeleri siyah siyah çirkin bir görünümde. Dilimle bütün çatlakların üstüne tütün kokan nefesimle karışık tükürüğümü sürdüm. Sonra avuç içlerimle ellerimi ovuşturup tükürüğün bütün çatlaklara işlediğinden emin oldum. Ellerimi gerisin geri parkamın cebine sokup artık iyiden iyiye azalan insan kalabalığından sıyrılıp kitabevinin duvarına doğru sindim. Hava basık. Ayaz sert. Kar yağacağa benzer.

Neredeyse yirmi dakika oldu. Telefonu da çalmıyor. İşportacı abilerin ağızlarından çıkan buhar hüzmeleri sokak lambalarının ışıklarında hapsoluyor ve cılız ay ışığını daha da görünür kılıyor. İşportacıların hiçbiri normalde olduğu gibi istekli bağırmıyor bugün. Kitabevinin kapanmasına en fazla yarım saat var. En azından birkaç dakika içeri girebilirim aslında. Parmak uçlarım, hissedebilme kabiliyetine yeniden kavuşur belki. O ara gelirse de biraz da o beklesin canım. Bu soğuğa daha fazla dayanamayacağım. 

Tam yedi dakika on altı saniyedir kitabevinin içerisindeyim. Teyzemin ördüğü hâkî yeşili atkıyı boynumdan çözmenin zamanı gelmiş. Kendisi yaklaşık iki metre uzunluğunda, kalınca ama hafif bir atkı. Kendime çok yakıştığını düşündüğüm için özel günlerde mutlaka takarım. Hatta onu takabilmek için kışın gelmesini dört gözle beklediğim doğrudur. Ama kapalı alanlarda birkaç dakika sonra sakallarımın kıl köklerinden ter damlalarının dışarı hücum etmesine sebep olur. Böyle zamanlarda atkımı çıkarır ancak nereye koyacağımı bilemem. Hassiktir! Konser! Konserde nereme sokacağım ben şimdi bunu? Hay bin kunduz. Neyse. Bulurum herhâlde vestiyer gibi bir yer.

On ikinci dakikada kapının önüne geri çıkmaya karar verdim. Bir sigara içimlik süreye yetecek kadar ısınmıştı parmak uçlarım. Kapıdan çıkar çıkmaz hala çakmağı çakabiliyorken sigaramı yaktım. Bu soğukta birkaç dakika sonra çakmağı yakamayacak olmam işten bile değil çünkü. Muhtemelen iki sigarayı birbirine ulayacağım. Artık gelmeyeceğinden o kadar eminim ki. Bu sigara bitimine gelmiş olur herhâlde diyemiyorum.

Yarım saatten fazladır beklemekteyim. Konser beş on dakikaya başlayacak. İşportacılar üçüncü parti çaylarını az önce aldılar sokağın çaycısından. Birisi CD satıyor. Öbürü ise imitasyon eşofman altları. Öğrenim kredisi yatınca gelip bir tane almalıyım diye geçirdim içimden. Bu arada üçüncü ulama sigaram da bitti. İzmariti parke taşlarının arasındaki bir santimetre genişlikteki boşluğa dolmuş ve güneşin etkisiyle buharlaşıp göğe kavuşmayı bekleyen su birikintisine attım. Cadde o an o kadar sessizdi ki közün sönerken çıkardığı “cıss” sesini duyduğuma yemin edebilirim.

Kırk dakika oldu çoktan. Konser de başladı. Ve Karanfil sokağa senenin ilk kar tanesi düştü. O da bula bula benim burnumun ucunu buldu. Ani bir ürperme sonrası gözlerimi yukarı kaldırdım. Az önce işportacıların nefesiyle dans eden sokak lambalarının ışıkları şimdi de kar tanecikleriyle sevgili olmuşlardı. Tezgahlar toplanmaya başladı. Sivil polis olduğu herkesçe bilinen kestaneci çoktan ocağı kapatıp sıvışmıştı bile. Kitabevinin güvenliği benden biraz ileriye gitmemi isteyip kepenkleri indirdi. Kepengin beton zeminle arasındaki damaklı kilidi yerleştirdikten sonra toparlanan işportacılara selam verip metro girişine yöneldi.

Cebimde iki kokoreçlik para vardı sadece. Yarısını dolmuş için ayırıp kalanıyla üç tanesi bir liradan dokuz tane simit aldım. İleride barın kapalı pencerelerinden süzülüp gelen müzik sesi kaçırdığım eğlenceyi anlatıyordu adeta. Ancak aklımda kaçırdığım eğlenceden çok kırılan hevesim vardı. Cancanlı baksıra yazık oldu. Bir tanesi elimde, kalan sekizi de şeffaf poşet içindeki simitlerle dolmuş duraklarına doğru yol almaya başladım. Ayaklarımın altında zemine ulaşır ulaşmaz eriyip suya ve çamura dönüşen kar taneleri vardı. Kimisi de atkımın üzerinde kalıyor ve bir saniye sonra suya dönüşüyordu. Atkımı iyiden iyiye burnumun üstüne doğru çektim. Nefesim gözlüklerimi buğulandırıyor, zaman zaman görüşümü engelliyordu. Yaya geçidinde yanımdan geçenin o olduğunu görmem mümkün değildi. Tanıdık gelen kokuyu fark edip arkamı döndüm. Konserin olduğu bara doğru ilerlemesine rağmen kolunda ben yoktum. 

Heves kırılması yerini nefrete bırakırken kar şiddetini artırdı. Poşette kalan altı simit, uyuşmuş parmaklar ve kıpkırmızı bir burun ile birkaç saat sonra konser dönüşü kalabalığı ile tıklım tıklım dolarak şoförünü memnun edecek olan dolmuşta şimdilik tak başımaydım. Belli ki dolmuş bu havada tek benim için hareket etmeyecekti. Okula gitmenin başka yolu da yoktu ne yazık ki o saatte. Dolmuş durağının ilerisindeki parkta ağaçların altında kardan korunmuş bir bank çarptı gözüme. Orada vakit geçirmek en iyisiydi. Konser sonrası kalabalığı barlar sokağından duraklara doğru ilerlemeye başlayınca şoförler teker teker kontakları çalıştırdı. Bende en öndeki dolmuşun ikinci sıra koridor tarafındaki koltuğuna kuruldum. Birkaç dakika sonra dolmuş tıklım tıklım olmuştu. Atkımı çıkarırken göz göze geldik. Sanki hiçbir şey olmamış gibi selam verdi. “Konserde yoktun” dedi. Cevap vermedim.

Ertesi sabah altı simidin ikisini ısıtırken telefonum çaldı. “Sinan ben Mert ile geliyorum. Biraz geç kalacağız. Sen bara geç. Orada buluşalım” diyordu mesajda. Muhtemel ki dün atılan mesaj bana ancak ulaşabilmişti. Nefret yerini kalp kırıklığına bıraktı şimdi de. Ankara’da kar yirmi santimetreyi geçmişti. Ayaz kırılmış, pamuk şekeri rengi bulutlar dolmuştu gökyüzüne. 

Altan Türel

Altan Türel

Bir yanıt yazın