Sepetiniz şu anda boş!
Avukat Zilan İzmir Adliyesinin önüne gelmişti, uzun zamandır kazanmayı amaçladığı bir dava dosyasının görüş günüydü. Bir an durakladı, adliyenin tam önünde olan bir banka çökmüştü.
Üniversiteyi okurken ara ara gelip burada neler yapabileceğini düşünürdü, o günkü düşünceleri her zamankinden farklıydı. Bir önceki akşam bir telefon görüşmesinde ortaokuldan tanıdığı çok eski bir arkadaşı ile konuşmuştu. Tuana ile uzun zamandır konuşmuyordu, O da Zilan gibiydi, ne zaman birbirlerine ihtiyaçları olsa hiç düşünmeden birbirlerini ararlardı. Zilan eskiden olduğu gibi bir topluluk önüne çıkmadan önce Tuana’nın sesini duymak istemişti, kendisini rahatlatan tek kişi oydu. Adliyenin içine girmeden önce oturduğu bankta uzaklara ve geçmişe dalmıştı Zilan.
Kasvetli bir Pazar akşamı. Zilan’ın evinde her zaman olan Pazar gününün karmaşası vardı. Herkes sobada ısıtılan bir güğüm su ile banyo yapmaya çalışıyordu. Hava buz gibiydi. En azından Zilan için öyle. Zilan çelimsiz, güçsüz ve kabarık saçları olan bir kız çocuğuydu. Banyoda ona asla bir güğüm su yetmezdi. Hep suyu saçına yetirmeye çalışırken daha da soğuk bir su ile banyo yapmaya mahkum olurdu. Yine öyle bir gün Zilan’ın aklında sadece yarın gireceği Türkçe sınavı vardı. Konusu “Abdurrahim Karakoç’un Mihriban şiirinin hikayesi” olan güzel bir konuşma hazırlamıştı. Fakat bir zorluk vardı. Bir haftadır aklına takılan tek soru, ne anlatacağı değil nasıl anlatacağıydı. Bu işin nasıl olacağını düşünmekten ne banyoda saçına yetmeyecek suyu ne de annesinin ona dediği “Zilan ödevlerin bitti değil mi?” sorusuna kulak asabiliyordu. Sabaha kadarda kafasının dağınıklığı bu şekilde devam edecekti.
Sabah erkenden kalktılar. Zilan ve ablası aynı okulda okuyorlardı, ablası, babası ve kendisi hep beraber gidiyorlardı. Zilan’ın okulu, yaşadığı eve çok uzaktı. Neden bu kadar uzakta bir okulda eğitim görmeye çalıştıklarını bir türlü anlamıyordu. Zilan’ın aklını sürekli kurcalayan bu konu hakkında kimseyle konuşamıyordu. Ailesi kendisi için en iyisini istiyordu, sanırım. Havanın soğukluğuna aldanmadan dolmuş beklemek için dolmuş durağına gitmişlerdi. Her vakit olduğu gibi bu sabah da babalarının bir arkadaşı onları dolmuş durağında görünce durup onları okula götürmeyi teklif etmişti. Zilan bu amcayı hiç sevmiyordu. Sevmediği şey aslında tüm akşam Türkçe sınavı için aklını karıştıran konuyla aynıydı, Zilan’ı konuşturmaya çalışan insanları hiç sevmezdi. Her sabah yaşadıkları olay, yine karşısına çıkmıştı.
Oo Zilan, nasılsın?
İyiyim Vedat Amca sen nasılsın?
Teşekkür ederim Zilan, hadi bir samsun sigarası de keyfimiz yerine gelsin..
Zilan her zaman kendisini zor duruma düşüren bu insanı hiç sevmezdi. Zilan peltekti ve s harfini asla tam olarak çıkaramazdı. Tabi sadece s harfi değildi. Zilan’ın alfabesi 24 harften oluşuyordu. Geri kalan üç harf tamamen birbirinin aynısı olan seslerden oluşmaktaydı. Bu şekilde bir sıkıntısının sürekli alay konusu olması, insanların onun bu sıkıntısını eğlence unsuru olarak görmelerinden rahatsız olurdu, bu insan kesinlikle kötü bir insan olmalıydı. Kendisini bu şekilde rezil etmekten hoşlanan bir insana karşı hissettikleri Zilan’ı kıpkırmızı yapmış, kulaklarından alevler çıkmaktaydı, geçirdiği sinir krizinden kimsenin haberi yoktu. Ruh değişimlerini anlayan tek kişi ablasıydı, ablasının yanına doğru iyice sokulup hiç sesini çıkarmamaya çalışmıştı. Vedat Amca konuşmaya devam etmiş ve okula kadar Zilan’a aynı şeyi söylemişti. Zilan artık kurtulmak için ağzından istenilen o kelimeyi çıkarmıştı.
FamFun FigaraFı
Tam olarak ne anlama geldiğini bile bilinmeyen bir kelime olarak duyulan bu kelime arabada bulunan herkesin(!) eğlenmesine yardımcı olmuştu. Yaşanılan bu durumun ardından okula ulaşan Zilan ve ablası koşarak okula gitmişlerdi. Zilan yaşadığı bu talihsiz olaydan dolayı ağlamaklı bir şekilde sınıfa girdi. Kendisine iyi gelen şeylerden biri de Tuana’nın varlığıydı. Tuana kendisini anlayan ve aslında çok da konuşmayı sevmeyen bir kız çocuğuydu. Zilan arkadaşına her şeyi anlatmıştı. Sınav günü olduğu için ikisi de bu konudan daha büyük problemleri olduğunu ve bu durumu daha sonraki zamanlarda tekrar çözüme kavuşturacaklarını biliyordu. Tuana’nın bu konuyla ilgili çok güzel bir fikri vardı ama şu an bunun sırası değildi. Bugünkü olay tamamen Zilan konuşma sınavında ne yapacaktı.
Beşinci ders herkes için çok sakin başlamıştı. Bu dersin herkeste yarattığı etki Zilan’la aynı değildi. Zilan yerinde duramıyordu, kıpkırmızı suratı ile sürekli Tuana’nın dediklerini tekrar ediyordu. Tuana ona ne demişti. “Yapabilirsin Zilan, hiç kimse sana gülmeyecek, sakinlemek için 10’a kadar say.” Bunların hepsini aklından geçiren Zilan sürekli mırıldanıyordu.
Yapabilirsin Zilan, 1,2,3, her nesnenin bir bitimi var ama!
Off ne diyorum ben, kimse bana gülmeyecek. 1,2,3 aşkta hudut çizilmiyor..!
Neler oluyor bana, ne demişti Abdurrahim Karakoç, “Hiç el kızının evine mektup gönderilir mi?” 1,2,3
Zilan bunları mırıldanırken arka sıralarında oturan Bekir, Zilan’ın deli olduğunu düşünmeye başlamıştı. Aslında yanlış da sayılmazdı, okulda en çok sinirlenmesinden korktuğu kişi Zilan’dı, Zilan sinirlenince tam olarak ne söylediği belli olmuyordu. Bekir bunları düşünürken Zilan bir anda, deli değilsin Zilan, herkes nasıl yapıyorsa sende yapacaksın!
Şeklide kendini avutuyordu. Bekir korktu, az önce düşündüklerini sesli mi söylemişti? Hayır, hayır derken Türkçe öğretmenleri Mehmet Ali Korkmaz sınıfa girdi, herkes yerine oturdu, selamlaştılar. Zilan’ın kalbi yerinden fırlayıp sınıfın tam ortasına düşecek gibi çarpıyordu, duygularını kontrol etmeye çalışırken sürekli Tuana’nın dediklerini tekrarlıyordu.
Kendisini rahatlatan Sülemiş Tepesine bakıp nefes alıp veriyor, ağaçları saymaya çalışıyordu ki:
260 Zilan Tepe.
Uzun bir sessizlik oldu, Tuana Zilan’ı dürtüp hadi sıra sende, şuan ayağa kalkman gerekiyor, dedi. Zilan yaşanan sessizlik sonrası ayağa kalktı, ileri doğru birkaç adım attı, gözü karardı, sendeledi ama düşmedi. Biraz vakit geçmişti, Mehmet Ali Hoca sabırsız bir insandı. Zilan’a bakıp hadi kızım akşama kadar seni mi bekleyeceğiz, dedi.
Zilan öğretmenine baktı ve hemen tahtaya arkasını dönüp gözlerini Tuana’ya dikti. Tek yapmak istediği uzun süre susmaktı fakat Mehmet Ali Hoca, sabırsızlıkla seni bekliyoruz, anlat bakalım Mihriban şiirinin hikayesini, dedi.
Zilan sessiz kalmak istiyordu, ağzından merhaba arkadaşlar, kelimeleri çıktı.
Sonrasını hatırlamıyordu, ayakları yerden kesilmişti, bembeyaz bir yerde Tuana ile bakışmaya devam ediyorlardı. Zilan bir ara havalara uçtuğunu hatta hikayeyi çok güzel anlattığı için insanların onu alkışladığını düşünürken yüzüne inen su damlacıkları ile gözünü açtı.
Zilan, İzmir Adliyesinin önünde oturduğu bankta çocukken yaşadığı güçsüz bir anı aklına geldiği için gülümsedi. Artık her şeyi arkasında bırakmıştı, istemediği kadar samsun sigarası diyemeseydi, hiç önemli değildi.
Ayağa kalktı.
Zilan, sen her şeyi yaparsın, git ve Eros’un intikamını al!
Sümeyye Hopurcuoğlu İpek
Paylaş
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.